FLEABAG
Listenin ilk dizisi bir İngiliz trajikomedisi olan Fleabag. Yazar ve oyuncu Phoebe Waller-Bridge'in kendi yazdığı ve oynadığı tek kişilik tiyatro oyunundan derlenip dizi haline gelmiştir.
Ana karakterimiz sürekli olarak 4. Duvarı kırıyor ve biz seyircilerle konuşuyor, mimikleriyle bizleri gülmekten yerlere yatırıyor ve bunu o kadar akıcı bir şekilde yapıyor ki, bazen gerçekten kendinizi o odanın içinde hissediyorsunuz.
Dizide Phoebe Waller-Bridge dışında Olivia Colman ve Andrew Scott (2.sezondan itibaren) gibi çok başarılı ve popüler oyuncular da yer alıyor.
Fleabag, izleyenlere samimiyet sunuyor. Karakteri sevdirmek gibi bir uğraşa girmediği için olabildiğine yalın bir dizi. Fakat yine de kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz derin karakterlere sahip. Toplam 12 bölüm boyunca incelikle yaratılmış, vasata yakın gerçek bir hayata konuk oluyoruz. Maalesef ki, bütün başarılarına rağmen, dizinin 3.sezonu gelmeyecek..
MANIFEST
Eski Lost izleyicileri burada mı? Eğer uçaklardan çıkan felaket dizilerine hala doymadıysanız size umut vaat eden bir dizi önerisiyle geliyorum. Dizinin aslında Lost ile tek benzerliği uçak kazası ve ardından gelen mistik olaylar diyebilirim. Bu sefer karakterlerimiz ıssız bir adada değil evlerinde sorunlarla uğraşıyorlar.
828 No'lu uçuş... Bu numarayı asla unutmayacaksınız.
Ana karakterlerimizin içinde olduğu uçak, uçuş esnasında bir türbülansa giriyor ve her şey saniyeler sonra normale dönüyor… en azından uçaktakiler için. Bütün karmaşa uçağın piste iniş yapmasıyla başlıyor. 5,5 yıl önce kayıplara karışan uçak aniden belirince tahmin edersiniz ki büyük karmaşalar çıkıyor.
Yolcuların hiçbiri bir gün bile yaşlanmamışken geride bıraktıkları her şey 5,5 yıl kadar ileride…
Dizinin henüz yayınlanan 2 sezonu olsa da 3.sezonunun geleceği kesinleşmiş durumda.
Güncel bir izleyeni olarak şunu söyleyebilirim ki, dizi sizi bir şekilde kendine bağlıyor ve sonraki bölümü iple çekiyorsunuz. Fakat dizi bence, mistik/ilahi mi yoksa bilimsel mi ilerlemeli konusuna tam karar vermiş durumda değil ve bu da bazen kafa karıştırıyor ama nasıl toparlayacaklarını görmek için bile izlemeye değer…
Umarım sonu Lost gibi olmaz diyerek bir diğer dizime geçiyorum…
THE GOOD PLACE
Öldükten sonra bizi neler bekliyor? Üstüne binlerce kitap yazılmış, tartışmaların hiç bitmediği böyle ağır bir konuyu 4 sezonda işleyen bir komedi dizisi ile karşınızdayım. Ölümden sonraki yaşamı anlatan fantastik bir komedi dizisi The Good Place.
Dizi, iyilerin gittiği tarafa yanlışlıkla gittiğini düşünen Eleanor Shellstrop'un (Kristen Bell) orada kalmak için verdiği mücadeleyle başlıyor. İyi Yer'e gelen insanlar için sistem tarafından eşleştirilen ruh eşlerinde karakterimiz Eleanor'a Etik ve Ahlak Felsefe 'si profesörü Chidi Anagonye (William Jackson Harper) denk geliyor. Eleanor, Chidi 'den iyi bir insan olmayı öğrenirken hayatında hiç yalan söylememiş olan Chidi, sözde “ruh eşi” cennette kalabilsin diye kendi cennetinde adeta cehennemi yaşıyor.
The Good Place, iyi-kötü ayrımı, etik ve ahlak felsefesi gibi ağır konuları hafif hafif işleyerek biz izleyenlere anlatıyor. Dizideki popüler kültür göndermeleri ve renkli karakterlerle gülmekten yoruluyorsunuz ve artık daha fazlası olamaz dediğiniz her an hayal gücünüzü daha da zorluyor…
BIG LITTLE LIES
Dizi aslında dışarıdan bakıldığında adeta bir ütopyada yaşayan, durumları oldukça iyi aileleri konu alıyor. Ve dizi boyunca tabi ki para her şeye çare olamıyor...
Dizinin başarılı sinematografisi ve özenle seçilmiş müzikleri diziyi olduğundan daha da etkileyici bir seviyeye çıkarıyor. Karakterlerimizin evleri ve yaşadıkları sahil şehrine aşık olacaksınız...
Big Little Lies'ın temeli bir cinayete dayanıyor. 1.sezon boyunca bir geleceğe bir geçmişe gidiyoruz ve her şeyin nasıl geliştiğini en başından izlemeye başlıyoruz. Dizi oluşturulabilecek en iyi kadrolardan birine sahip. Kadroda; Reese Witherspoon, Nicole Kidman, Shailene Woodley, Laura Dern ve Zoe Kravitz yer alıyor. Dizi 2.sezonda çıtayı iyice aşıp Meryl Streep'i de kadrosuna dahil ediyor. Ve tam anlamıyla oyunculuk şöleni izliyoruz.
Cinayetin yanı sıra aile içi şiddet, zorbalık gibi ağır konuları da işliyor. Dizi konu itibari ile “Ufak Tefek Cinayetler” dizisine yakın olsa da karakterler ve gidişat bambaşka.
Dizinin yaratıcısı her ne kadar 3.sezon gelmeyecek demiş olsa da. Kadınlarımızın hepsi tekrardan buluşmak istediklerini her fırsatta dile getiriyorlar. Kaldı ki dizinin yapımcılarından olan Reese Witherspoon ve Nicole Kidman 3.sezon için bir umut olduğunu dile getirdiler.
Açıkçası bu kadar mükemmel kadroya sahip bir dizi hiç bitmemeli!
MINDHUNTER
Sıradaki dizi, listedeki en yavaş akan ama bir o kadar da ilginç olan bir dizi diyebilirim. Dizi 1970'lerin sonlarında iki FBI ajanının suçlular ve motivasyonları üzerine bir veri tabanı oluşturmak için hapishanedeki seri katillerle “röportaj” yapmasını konu alıyor. Mindhunter gerçek olaylardan derlenmiş aynı isimli kitaptan uyarlama bir psikolojik gerilim dizisidir. Dolayısıyla dizide işlenen seri katiller kurgu değildir.
Mindhunter, daha birden fazla cinayet işleyen katillere “seri katil” denmeyen bir dönemde geçiyor. Karakterlerimiz Holden Ford (Jonathan Groff) ve Bill Tench (Holt McCallany) katilleri “düzenli” veya “düzensiz” olarak kategorize ediyorlar. Suçlulara içten içe hayranlık besleyen Holden Ford çoğu zaman kendi içinde de sınavlar veriyor dizi boyunca.
Her şeyiyle gergin ve ilgi çekici olmasının yanı sıra dizi, David Fincher imzası taşıması nedeniyle de çıtasını oldukça yükseltmiş durumda. David Fincher'ı; Fight Club, Seven ve Panic Room gibi mükemmel filmlerden tanıyabilirsiniz. Tabi iyi bir yönetmenle çalışmanın birtakım eksileri de oluyor… Maalesef ki, şu an için 2 sezonu bulunan dizinin, 3.sezon çekimleri David Fincher'ın yoğunluğu nedeniyle askıya alındı.
Ön yargılar, empati ve bol gerilim dolu bu diziyi izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim..
