Yeni bir yazıyla herkese tekrardan merhaba. Maalesef ki bu ay da gündemimizden bir türlü düşmeyen corona, yine tam merkezimize oturmayı başardı. Vaka sayıları dur durak bilmeden artmaya devam ederken evde oturmak zorunda kalan ve vaktini nasıl geçireceğini düşünen okurlarımıza özel 2 dizi ve 2 filmden oluşan bir “Covid listesi” ile karşınızdayım.

Diziler

STATION ELEVEN

HBO’nun bu seneki iddialı yapımlarından biri olan Station Eleven sadece 10 bölüm olarak karşımıza çıktı. Post apokaliptik bir distopyayı anlatan Station Eleven, aynı isimle yayınlanmış bir kitaptan uyarlamadır. Çok hızlı yayılan ve tedavisi olmayan bir gribin çıkışıyla beraber dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu ölür ve geriye kalanlar yaşamlarını sürdürmeye çalışır. Dizi, türünün diğer örneklerinden sanata verdiği ağırlıkla ayrılıyor diyebiliriz. Gezgin bir tiyatro grubunun salgından sonra sanatlarına tutunarak ve üretmeye devam ederek hayatta kalmaya çalışmasını ve salgından önceki kesişen hayatların salgın sonrasındaki etkilerini izliyoruz. Dizi sık sık zamanda git geller yaparak da olayları ve karakterlerin motivasyonlarını bizlere anlatıyor. Dizi din ve değerler bütünü gibi soyut konuları da işliyor. Dizide yıldızı parlayan oyuncu da hiç şüphesiz Mackenzie Davis oluyor.

Ben diziyi kendi karantina sürecimde izlediğimde gerçekten etkilenmiştim. Belki corona değilken izlerseniz daha iyi olabilir..

LANDSCAPERS

Yine HBO ortak yapımı olan 4 bölümlük bu mini dizinin başrollerinde Olivia Colman ve David Thewlis yer alıyor. Bu isimler sizi çoktan ekran başına oturtmadıysa biraz da konudan bahsedeyim..  Dizi, 90’lı yıllarda öldürülüp kendi evlerinin bahçelerine gömülen William ve Patricia Wycherley çiftinin 15 yıl sonra açılan davasını konu alıyor. Susan ve Christopher çiftinin suçlandıkları şey karşısındaki duruşlarını ve birbirlerine olan aşklarınız izliyoruz . Gerçek olaylara dayanan ve gizemi halen daha tam çözülmemiş olan dizi Olivia Colman’ın eşi Ed Sinclair tarafından kaleme alınmıştır. Karakteri karısı için yazan Sinclair’ın ne kadar yerinde bir karar verdiğini izlerken görebiliyoruz. Susan ve Christopher, işledikleri cinayetten 15 yıl sonra mahkemeye çıkıyorlar ve 25 yıl cezaya çarptırılıyorlar. Olay ne dizide ne de gerçekte tam olarak bir sonuca ulaşmıyor diyebiliriz.. Gerek görsel anlatım dili olsun, gerek oyunculuk olsun gerçekten harika bir yapım Landscapers.

Filmler

TICK TICK.. BOOM

Tick tick boom başrolünde Andrew Garfield’ın olduğu biyografik bir müzikal filmidir. 2021 senesinin sonlarında çıkan ve eleştirmenler tarafından başarılı bulunan film, müzikal oyun yazarı Jonathan Larson’ın kendi hayatından esinlendiği aynı isimli müzikaline dayanıyor. Yani film, Larson’ın otobiyografik oyununa dayanan biyografik bir müzikal. Andrew Garfield’ın oyunculuk başarısını bir kere daha tescillediği sevimli ve iyi hissettiren bir film Tick Tick Boom. Müzikal türü herkese hitap eden bir tür olmasa da bence bu film müzikal sevdirir diyerek iddialı konuşacağım.  Jonathan Larson’ın yer yer trajik hayatından epey etkileneceksiniz!

THE MITTHCELLS VS THE MACHINES

The Mitchells vs. The Machines, burada önerdiğim ilk animasyon olmasıyla da özel bir yerde. İlk izlediğim andan itibaren listelerime en üst sıradan yerleşen bu film gerçekten zekice yazılmış şakalarıyla ve alışılagelmedik yapısıyla rakiplerinden sıyrılmayı başarıyor. Sony Pictures Animation, Spiderman için yaptığı Oscar ödüllü animasyonundan sonra yine iddialı bir şekilde döndü diyebiliriz.

Film teknoloji çağının klasik felaket senaryosu etrafında şekilleniyor.. Ya robotlar çok gelişir ve insanlığı ele geçirirse? Film, bu binlerce yapıma konu olmuş senaryoyu birbirinden güzel yazılmış karakterler ve olaylarla harika bir yere taşıyor ve kahkaha atmaktan karnınıza ağrılar girebilecek bir aile hikayesine dönüştürüyor. Teknoloji çağına kafa tutan bir baba ve resmen o çağın içine doğmuş çocukları arasındaki kontrast ve çatışmayı izlemek gerçekten çok keyifli. Film çağımızı güzel bir tondan eleştirirken içine de fantastik ögeler koyunca harika bir seyir zevki oluyor. Bütün bu fantastikliğin içinde Mitchellar o kadar bizim gibi dertlerle uğraşıyorlar ki anında bağlanıveriyoruz hikayelerine.

Mitchell ailesinin macerasını izlediğinize pişman olmayacaksınız.. patlamış mısırınızı alın ve filmin başına hemen oturun…

Her iki film de kısa süre önce açıklanan Akademi Ödüllerinde adaylık kazanmayı başardı. Ayrıca, mart ayında ödüllerin sahiplerini bulacağı gecede “The Power of The Dog “ filmiyle 12 adaylığın yanı sıra Jane Champion’ın 2. Kez En İyi Yönetmen dalında aday gösterilmiş olmasını da tebrik ediyorum. Sektördeki kadın gücünün ilerleyen yıllarda daha da artmasını diliyorum.  Bir sonraki yazıda görüşmek üzere..