Günümüzde ‘vefa’ deyince, İstanbul’da bir semt ismi, meşhur boza markası, tarihi bir spor kulübünün adı, bir erkek ismi veya İstanbul’da ünlü bir lise aklımıza geliyor.
Ne yazık!
Büyük bir insani değer olan Vefa’nın yokluğunu ironi (alaycı) içeren bu cümlelerle ifade ediveriyoruz değil mi?
Ben merkezli dünyada; maddiyatın her şeyin önüne geçmesi, güven duygusunun giderek azalması, menfaatlerin ilişkileri belirlemesi, keyif ve rahatlıktan ödün vermemek vefa duygusunu yok edip karşımıza vefasızlığı çıkartıyor.
Zamanımızda vefasızlık, bir veba bir kanser gibi günümüz toplumlarını ele geçiriyor.
Unutmayalım; Vefa olmadan aşk, sevgi, dostluk, insanlık, iyilik, güzellik, sadakat, ahlak olmaz.
Diyojen’in, Atina sokaklarında gün ortasında yana yakıla elinde fenerle aradığı fakat bulamadığı insanlık değeridir, vefa.
Romalı Sezar’ın en yakın arkadaşı Brütüs tarafından sırtından hançerlenmesidir, vefasızlık.
Mecnun’un Leyla’ya kavuşmak için çektiği çiledir, vefa.
Evladın anasına bir kem bakışıdır, vefasızlık.
Öleceğine bile bile kutsallarından vazgeçmemektedir, vefa.
Sevgilinin seni terk edip yüzüstü bırakmasıdır, vefasızlık.
Demirin har ateşte yanmasıdır, vefa.
Ağaç gölgesinde soluklanıp dalına zarar vermektir, vefasızlık.
Bir harf öğretene kırk yıl köle olmaktır, vefa.
Gizli sırları ifşa etmektir, vefasızlık.
Bir kahvenin kırk yıl hatırı olmasıdır, vefa.
Bir Fatiha’yı çok görmektir, vefasızlık.
Sevdiğine sitem etsen de ondan vazgeçmemektir, vefa.
Bir diken için gülü soldurmaktır, vefasızlık.
İnsanın hayatı boyunca hep bulmaya çalıştığı, durmadan aradığı peşinde koştuğu hazinedir, vefa.
Anadolu’nun bir köyünde karı koca yaşar giderken kendi halinde.
Kadının gönlüne başkası düşer!
Bir gece vakti, kadın kocasının uykuya dalmasını bekler.
Usulca bohçasını alır, ayakkabılarını giyer, kapıdan çıkar. Bahçede onu bekleyen sevgilisine varır.
Gecenin karanlığında kaybolurlar, hızlı adımlarla arkalarına bakmadan.
Geride bıraktığı kocası her şeyin farkındadır aslında.
Kadın ayakkabısından dolayı yolda yürümekte zorlanmakta acı çekmektedir.
Bir çoban çeşmesinin başına varıp su içip, soluklanırlar.
Kadın ayakkabısını çıkartır.
Ayaklarını rahatsız eden nedeni bulmak için ellerini ayakkabının tabanında gezdirir.
Bir bombedir ayaklarını rahatsız eden.
Elleriyle koparır bombeyi.
Bir de ne görsün, içinden bir para yumağı çıkar. Şaşkınlıkla öylece baka kalır.
Biraz düşününce anlar geride bıraktığı kocasının vefalı tavrını.
Peki, kimdir bu vefalı koca?
Yaban ellerde kimseye muhtaç olmasın az çok ben de hakkı var diyerek karısının ayakkabısına gizliden para koyan koca, ÂŞIK VEYSEL’DEN başkası değildir.
Arkasından bir de türkü yakar vefasız yârine;
Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulamaz
Gönlümdeki köşk olmasa
Veysel ‘in sevdasında karşılıksız, beklentisiz, çıkarsız bir bağlanma yüksek bir vefa duygusu vardır.
Âşık Veysel, aradığı vefalı dostu bazen kara toprakta bulur.
Dost dost diye nicesine sarıldı
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır.
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğimi topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Âşık Veysel, peşinde koştuğu vefayı, bazen ana şefkatinde bulur.
Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam
Âşık Veysel, sırlarını yanından ayırmadığı vefalı sazına söyler.
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikâr etme
Lal olsun dillerin söyleme yâda
Garip bülbül gibi âh ü zâr etme
Veysel, belki dünyayı göremiyordu; okuyamıyordu, yazamıyordu fakat en büyük dünya olan gönül kitabını satır satır okumuş dize dize yazmış, gönül gözüyle görmüştür âlemi.
Der ki Âşık Veysel, “Ben göremiyorum ama siz hoş görün”
Yaşlı bir adama, sabah sokakta yürürken bir bisiklet çarpar, hafifçe yaralanır.
Olay yerine gelen ambulans ekibi, yaşlı adamı bir türlü hastaneye götürmeye ikna edemez.
Yaşlı adam , “Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” der başka bir cümle ağzından çıkmaz.
Ambulans ekibi “Eşinize biz haber veririz gecikecek olduğunuz söyleriz” dese de yaşlı adam Nuh der peygamber demez!
Yaşlı adam, söz arasında eşinin alzheimer hastası olduğunu hiç kimseyi tanıyamadığını, kendisini bile tanımadığını söyler.
Hemşireler, doktorlar hayretle şaşkınlıkla yaşlı adama “Madem sizin kim olduğunu bilmiyor bugün gitmeseniz de olur. Niye böyle telaşlanıyorsunuz? “ derler.
Yaşlı adamın cevabı çok manidar olur “Ben onun kim olduğunu biliyorum yetmez mi?”
İşte, karşınızda vefa… Sadakat, hakikat, sebat, aşk…
Gün ışığında yola koyuldum
Elimde kandil gözümde mendil
Vefa arıyorum, dost arıyorum
Şefkat arıyorum, aşk arıyorum
Vefa uzaklarda kalan bir his
Dost, eski şarkılardan bir iz,
Şefkatse, bardaki sarışın kız olmasın.
Dizlerimizde derman kandilimizdeki yağ bitmeden aradıklarımıza kavuşmak dileği ile
Esen kalınız.
Yerel Haberci
25/07/2021