Zaman akıp giderken…
Yerel Haberci
Hava Durumu
Arşiv
Gazete Manşetleri
RSS Beslemeleri
Linkler
// echo $giris_bas;
AnaSayfam Yap
Sık Kullanlanlara Ekle
Bize Ulaşın
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
Linkler

Zaman akıp giderken…

Facebook'ta paylaş
25/01/2021 , 13:32:17 Hit: 362

*Yerel Haberci Dergisi’nin 186’ncı sayısı olan Eylül 2020 sayısını hazırlayıp, baskı için matbaaya yolladığımız esnada, kardeşimin hastaneye kaldırıldığı haberini aldım. Hızlı bir şekilde diğer kardeşimle soluğu hastanede aldık. Doktorlar ümitsiz konuşuyor ve her şeye hazırlıklı olmamız için bize telkinde bulunuyorlardı. En küçük kardeşimiz kalp yetmezliği sorunuyla bir süredir mücadele ediyordu. Geçtiğimiz Haziran ayında da kalbine pil takılmıştı. Biraz da sigaraya bağlı öksürükler ve kalbin yeteri kadar çalışmaması doğal olarak akciğerlerini zorlamaktaydı. O ise bir yandan da yaşamın zorunlu kıldığı işeri yerine getiriyordu. Son anına kadar işini hiç bırakmadı. Acı haberi ise ertesi günü aldık. O’nu genç yaşta kaybetmiştik. Tıpkı bir ay önce babamızı toprağa verdiğimiz yerde O’nu ebedi yerine emanet ettik. Ay ortasında kaleme aldığım ve baskıya gönderdiğim Eylül yazısını hazırlarken de geçmişten bahsetmek istedim. O yıllardan söz ederken yitirdiklerimi de anmak istedim. Kader dedikleri işte böyle bir şey. Eylül yazımın internet sitesi paylaşımında da aradaki bir haftalık süreçte yaşadıklarımızı da sizinle paylaşmak istedim.

Sevgili kardeşim seni her zaman güler yüzünle hatırlayacağız!

 

----------------------------------------------

 

          Kurtuluşun kentinde yaşıyor ve iliklerinize kadar bunu hissedebiliyorsanız, çok doğal olarak tarihin bilincinde hareket ediyorsunuz.

 

     Okul çağına eriştiğiniz çocukluğunuzu yaşadığınız zaman dilimiyle birlikte İzmir'i tanımaya ve bu kent için anlamının ne olduğunu daha net öğreneceğiniz 9 Eylül'lerle tanışıyorsunuz.

 

     İlk zamanlarda 9 Eylül, köydeki akrabalarımızın evinize gelip birkaç gün bizde konaklaması demekti! Babamız çalıştığı için gelenlerle ilgilenmek, ev sahipliği yapmak annem, ağabeyim ve bana kalırdı! 

 

     9 Eylül törenlerini izlemek için bizim sokaktan aşağı doğru yürüyerek indiğimiz Varyant'ın kıvrılan yolların kenarına hep birlikte dizilirdik. Konağa doğru ilerleyen devasa beyaz, siyah atlarıyla süvari birliklerini izlerken hayli coşkuluyduk. Sarı saçlı mavi gözlü Kalpaklı Mustafa Kemal Atatürk'ün posterini görünce kopan alkışlara şahit olduğumda,  sanki içimdeki kanın, ılık ılık damarlarımda dolaştığını hissetmiştim. 

 

     Yıllar sonra belirli bilince eriştiğimde bir kez daha anladım ki;  3,5 yıl boyunca düşman ordusu tarafından işgal edilmiş bir şehri canları, kanları pahasına kurtarmış kahramanları İzmir halkının unutması asla mümkün değildir!

 

     9 Eylül törenlerinin bir başka ilginç olan yanı da yeşil mersinlerle ve Türk Bayrakları ile süslenmiş açık kamyon kasalarından naylon torbalar içinde biz çocuklar için fırlatılan oyuncaklardı.

 

     Tören geçişini izledikten sonra Bahri Baba parkından kıvrılarak hastanenin arasından Kemeraltı'na varırdık. Burada seyyar satıcının arabasının önünde soğuk limonatalarımızı yudumlar, ardından soluğu Saat Kulesi önünde alırdık. Konak Meydanı cıvıl cıvıl, her tarafta bayram coşkusu hakim. Saat Kulesi'nin  hemen bitimindeki Vapur İskelesi’nin gelir, bir süre denizi ve martıları izlerdik. Vaktimiz ve cebimizin uygun olduğu zamanlarda da vapurla Karşıyaka'ya geçerdik! Vapura binip de bir çay içmek olmaz tabi büyükler çaylarını yudumlarken bizlerde yediğimiz gevreklerden bir parçada yolculuk boyunca bize eşlik eden martılara atardık!

 

     9 Eylül, İzmir için bir kurtuluş olduğu kadar aynı zamanda Fuar demektir. Yıllar geçse de üzerinden yeni yetişen çocuklara anlatılarak aşılanan bir gelenektir.

 

    En güzel Fuar, şüphesiz ki kendi çocukluğundaki yaşadığı fuarlardır. Tıpkı eski bayramlar gibi! 

 

    Büyüklerinizin yanında yaşadığınız çocukluğunuz, aradan uzun yıllar geçmiş olsa da hep aklınızdadır. 

 

 

    Bu coğrafyanın insanları için Eylül demek aynı zamanda okul demek. Okulların açılmasıyla birlikte türlü heyecanların da bir biri ardında yaşamaya başlardık. İlkokula başladığımız 70'lerin ilk yıllarında meşhur Amerikan yardımı

 

 

 

 

 

 

 

 

olan süt tozundan bizlerde tattık. O tarihlerde neyin ne olduğunu elbette bilmemiz mümkün değildi!

     Hademe (Müstahdem) amca, bir elinde kocaman bir kepçe, diğer elinde süt dolu kocaman bir kova ile sınıfımıza girmişti. Hepimiz evlerimizden getirdiğimiz saplı kupalarımızı (teneke bardaklarımızı) sıramızın üstüne koymuştuk. Hademe amca sütleri bardaklarımıza doldurduktan sonra, öğretmenimiz o gün sütlerimizi içerken bir de bizleri tembihlemişti; “ Annelerinize söyleyin, bundan sonra beslenmemizi hep birlikte yapacağız. Her gün bir öğrencimizin annesi sınıf için evde börek, çörek bir şeyler yapacak ve hep birlikte besleneceğiz”! 

 

     Öyle de olurdu. Her gün bir anne tüm sınıfa yetecek kadar bir şeyler hazırladı ve getirdi. Sütlerimizi içerken onları afiyetle yedik. Annem de sırası geldiğinde teneke leğen dolduracak kadar peynirli pişi yapmış ve sınıfça yemiştik. Beslenme saatlerinden söz ederken Yerli Malları Haftası'nı da unutmamak gerekir. Yine öğretmen bir gün öncesi tembihlemişti; “Yarın Yerli Malları Haftası'nı kutlayacağız. Herkes evinde olan ülkemizde üretilen bir ürün veya elma, armut gibi meyvelerden getirsin!”.  Ertesi günü sınıf ülkemizde üretilen meyve sebzeler, kuru gıdalarla doluydu. O gün anladım ki Türkiye aslında ürettikleriyle güçlü bir ülkeymiş!

 

     Zamanlar bir birini kovaladı. Çocukluğumuzun büyülü zamanlarının giderek geride kaldığını delikanlılık çağlarında hissetmeye başladık.

 

     Derken, yine bir Eylül ayında askeri darbeye tanık olduk. 12 Eylül günü televizyona çıkan general “Rayından çıkan demokrasimizi, yeniden rayına oturtmak adına” diye başladığı sözlerle anayasayı askıya aldığını ve ülkede yönetime el koyduklarını açıklıyordu. Adını da 12 Eylül Askeri Harekatı olarak koyuyorlardı. Kendi insanına ve kendi yöneticilerine karşı girişilen nasıl bir harekat ise (!)  

 

     O günden beri nedense Türk demokrasisinin rayına oturduğunu pek göremedik (!)

 

     O gün darbeyi yapanların büyük bir bölümü çoktan bu dünyayı terki diyar etmiş olsalar da onların yazdıkları anayasa (onlarca kanununu değişikliğe uğramış olsa da) yöntem ve uygulamalarıyla hala değiştirilebilmiş değil. Bu ülkenin gelmiş, görmüş, geçirmiş aklı başında aydınları ve siyasetçileri hala yeni bir anayasayı halkın önüne sunabilmiş değil. Yakın bir gelecekte olacak mı peki derseniz hiç umutlu olmamakla birlikte günün birinde muhakkak olacaktır diye ümit besliyorum.

 

     Zaman hızla akıp giderken, bu ülkenin kurucu değerlerinin, her geçen gün daha da önem kanadığına şahit oluyoruz. Mücadele azminin ilk günkü gibi tazeliğini koruduğunu hissediyorum.

 

     Saygılarımla.     

Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?


Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
19/03/2024 , 10:20:25 Hit: 362
SİYASET
18/03/2024 , 11:13:17 Hit: 362
SİYASET
17/03/2024 , 11:10:47 Hit: 362
SİYASET
16/03/2024 , 18:21:50 Hit: 362
SİYASET
16/03/2024 , 10:21:00 Hit: 362
GAZİEMİR
16/03/2024 , 09:30:00 Hit: 362
SİYASET
 
Köşe Yazarları
Köşe Yazarları
Editörün Seçtikleri
Gaziemir'den Tüm Dünyaya Yerel Haberler. Bizi Aşağıdaki Sosyal Medya Hesaplarından Takip Edebilirsiniz.
Bizi Takip Edin