Annem hadi son kez sar beni, babam usulca ört üstümü...
Yerel Haberci
Hava Durumu
Arşiv
Gazete Manşetleri
RSS Beslemeleri
Linkler
// echo $giris_bas;
AnaSayfam Yap
Sık Kullanlanlara Ekle
Bize Ulaşın
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
Linkler

Annem hadi son kez sar beni, babam usulca ört üstümü...

Facebook'ta paylaş
12/05/2021 , 12:25:01

   Babam,

 

     Ne saatten haberim var, ne günden, ne de aydan... Tahminim iki ya da üç haftadan beri dağlardayız. Teröristlerin yaşadığı yuvaları tespit etmeye çalışıyorduk. İlk zamanlar hava şartları daha iyi olmasına karşın son günler kara bulutlar sarmıştı etrafımızı. Üç gündür durmadan yağan yağmura sert rüzgar da eşlik edince üzerimizde ki ıslaklık kurur gibi oluyor, tekrar bastıran yağmurla kamuflajlar tenimize daha da yapışıyordu. Ayağımızdaki botlar ağırlığının iki ya da üç katı olmuş, değil beni kendini taşıyamıyordu. O yağmurda içecek bir damla bile su yoktu yanımızda. Bir de suyu yük edinmek gereksizdi. Bulduğumuz her birikintiden susuzluğumuzu gideriyorduk. 

     Komutanımız bağırıyordu "Aç kalacaksınız, susuz kalacaksınız ama uyumayacaksınız. Uykusuzluktan ölünmez, ama uyursanız ölürsünüz" diyordu.

     Haklıydı, tam bir ağacın gölgesinde yorgunluktan çöktüğüm bir sıra taciz ateşi açıldı üzerimize, anında karşılık verdik tabi.

     Vatan hainlerini öldürmeye çalıştık ama kurşunlardan bir tanesi arkadaşımın göğsüne isabet etmişti.

     Yaralıydı, olduğu yere yığıldı. Yardım etmek istedim, vakit yoktu. Kurşunlar sicim gibi üzerimize yağıyordu.

     Onlar geri çekilinceye kadar çatışmaya devam ettik!

     Daha doğrusu ettiler! Babam... Yaralandığımı yere yığılınca fark ettim. Ne kadar zaman o halimle çatıştığımın farkında bile değildim!

     Kalkmaya çok çalıştı oğlun ama olmadı. Affet babam beni olur mu?  

     Affet deyince aklıma geldi; hani küçük yaşta meraklanmıştım sigaraya. İçmek istediğimden değil içince kendimi büyümüş hissedeceğimden. Bir de insan bütün gece uyumayıp şafak sökene kadar kırdığı, güneşi uğurlayıncaya kadar diz diz bitiremediği yaprağın tadını da 

merak etmiyor değil be babam. Gizlice bir kenara çöküp usul usul yakmıştım yarım yamalak sardığım sigaramı.

     Karşıdan bana doğru heybetli yürüyüşünü hatırlıyorum hayal meyal. Ama sonra zifir karası ellerinle, yaprak yeşili yüreğinle attığın o tokadı hiç unutmadım be babam. O zamanlar anlayamamıştım tabi nedenini, sonradan ciğerlerinden çok hasta olup geceler boyu hastalıkla savaştığını gördüğüm zaman lanet ettim o tütüne.

     Ama şimdi izin versen de bir sigara içebilsem be babam. Son bir sigara. Yarım yamalak sarılmış olsa da yaksam o tütünü.

Hasretle yanan kalbimin üstüne basıp söndürsem közünü. Senin de elinde olsa şimdi değil tütünü, tarlayı yakardın uğruma biliyorum. . 

 

     Annem,

 

     Üstüm hala ıslak sanırım, çok üşüyorum. Gece boyu acıktım mı, üstüm açılmış mı ,terledim mi diye uyuyamayan annem. Oğlun günlerdir sırılsıklam, aç. Hani  küçükken televizyonda izlediğimiz filmlerde adam vurulurdu kan akardı da hayretle bakardım. Korkup etkilenmeyeyim diye "kan mı o zannedersin, ketçap sürüyorlar" derdin. Vurulunca değil de sevdiklerini bir daha göremeyeceğini hissedince kanıyormuş insan be annem, akan gerçekten sadece ketçap.

Çok üşüyorum annem, üstümü örtme bırak ıslak kalayım ama keşke... Keşke sana son bir kez sarılayım.

 

     Kardeşim Yusuf,

 

     Bir ay önceydi sanırım babamla en son konuşmamız. Biraz senden şikayetlendi bana "kerata daha ehliyeti yok arabayı kaçırmaya çalıştı" dedi. Bilirsin ben de ne çok severim senin gibi araba kullanmayı. O İzmir havasının hafif hafif insan tenini okşayan meltemi eşliğinde aynı şarkıyı başa sarıp sarıp açmayı. 

 

     İki keklik bir kayada ötüyor

     Ötme de keklik derdim bana yetiyor

     Aman amman yetiyor...

     Annesine karada haber gidiyor

     Yazması oyalı kundurası boyalı

     Yar benim aman aman yar benim

     Uzun da geceler yar boynuma sar benim

     Aman amman sar benim... 

 

     Yanımda boylu boyuna uzanan yiğit varkadaşım duymuştu geçen bu türküyü mırıldandığımı. 

"Hikayesini bilir misin?" deyip başlamıştı anlatmaya;

     Bir 'Sarıkamış' sızısıdır İki Keklik türküsü demişti. Bir ananın evladına yaktığı ağıt; hayatın neşesinin, en nadide sevgiliyle birlikte karlı kuyularda yok oluşunun öyküsü!.. Dünya zenginliğinden yana nasibi epeyce bol olan Mehmet Efendi ve 

     Şöhret Hanım'ın bir de oğulları varmış adı Zekeriya.

     Zekeriya, eli silah tutacak çağa geldiğinde Enver Paşa komutasında vatani görevini yapmak üzere Sarıkamış'a gitmiş. 

     O zamanlarda askerler, Sarıkamış'ın çetin kış şartlarında yol almak için, yağan karları çukurlara doldurup düzleyerek ilerlemekteymiş; Arkadaşlarına yol açmak amacıyla karları tepelerken, daha önceden karla kapanmış bir kuyuya düşerek 

     Şehit olmuş Zekeriya!..

     Şöhret Hanım ise, ovada kekliklerle söyleşirken almış hasretle günlerini sayıp yolunu gözlediği ciğerpâresi oğlunun şehâdet haberini!..

     Söylediğine göre Şöhret hanımın kunduraları hep boyalıymış zeytine bile en iyi rugan ayakkabılarını giyer gidermiş.

     Bizim her yer tarla, bağ bahçe hep çamur be annem. Sen çamurlu kunduraların, nasırlı ellerinle alacaksın sanırım şehadet haberimi.

     Kunduran ister eski olsun ister yeni acı hep aynı acı değil mi? 

     Üzülme annem... Çamur dediğinde insan gibi topraktan olma, el nasırı dediğinde ne ki yüreğini nasır bağlatma! 

     Yusuf’umuzu düşün, vatanımızı düşün. 

     Sen demez miydin? Çanakkale’de analar çocuklarını adadı siz çocukluğunuzu yaşayın diye. Gençler gençliğini yaşasın diye ben de gençliğimi adamışım çok mu annem?

     İyice uyku bastırdı annem, komutanımız hıçkıra hıçkıra bağırıyor. 

"Uyuyamazsınız, kalkın! uyursanız ölürsünüz. Benden önce kimse ölmeyecek, emrediyorum"

 

     Ayşem,

 

     Zümrüt gözlüm, yazması oyalım. Seni unuttum mu sandın? İnsan en değerlilerini hep sona saklarmış ki kimse bulamasın. Gözümden sakındığım, kıymetlim... Allah yolunda ölürsek şehit olur cennete gidermişiz, öyle diyorlar. Diyemedim ki bana bakan bir çift zümrüt yeşili gözde yaşadım ben zaten cenneti. 

     O gün davullar çalarken göz göze geldiğimizde kalbimin sesi davulun sesini bastıracak diye aklım çıktı be Ayşem. Söylesene hangi cennet beni bu kadar heyecanlandırır?  Sonra cennet dediğin ne ki be  Ayşem. 

     Cennet de cehennem de insanın yüreğinde değil mi?

     Elim... İlk defa elini tuttuktan sonra bütün gece yıkamaya kıyamayıp durup durup kokladığım elim...

     Kopmuş... az ötemde öylece beni de unutma der gibi mahsun bakıyor bana. Gülümsüyorum ona da.

 

     Annem müjde

     Üşümem geçiyor gibi. Bir sıcaklık sarıyor tüm bedenimi, damağımda yaptığın şerbetlerin tadı, burnumda çocukluğumun kokusu, gözlerimde Ayşemin zümrüt yeşili gözleri...

 

     İyiden uyku bastı annem hadi son kez sar beni, babam usulca ört üstümü... 

 

Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?


Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
19/03/2024 , 10:20:25
SİYASET
18/03/2024 , 11:13:17
SİYASET
17/03/2024 , 11:10:47
SİYASET
16/03/2024 , 18:21:50
SİYASET
16/03/2024 , 10:21:00
GAZİEMİR
16/03/2024 , 09:30:00
SİYASET
 
Köşe Yazarları
Köşe Yazarları
Editörün Seçtikleri
Gaziemir'den Tüm Dünyaya Yerel Haberler. Bizi Aşağıdaki Sosyal Medya Hesaplarından Takip Edebilirsiniz.
Bizi Takip Edin