Gönül gel seninle muhabbet edelim
Araya kimseyi alma sevdiğim
Ya benim kimim var kime yalvarayım
Kaldır kalbindeki karayı gönül (Ali Ekber Çiçek)
Öyle bir an gelir; seninle konuşan diller lal, işiten kulaklar sağır, gören gözler kör kesilip, dağlar bile seda vermez.
Muhabbet edecek bir dost, derdini açacak bir yaren, yaranı saracak bir tabip arar, bulamazsın.
Kimim var kime gideyim diye hayıflanırken; usuldan usuldan bir nida yükselir göğsünün tam ortasından, duyguların otağından, muhabbet pınarlarından.
‘’Arama kimseyi, araya kimseyi de koyma muhabbet edecek dost, derdini paylaşacak yaren, yarayı saracak tabip ben olurum ‘‘der.
İşte bu iç ses, duyguların pınarı gönlümüzdür.
Hayatın gürültüsü patırtısı içinde sesini duyamadığımız, çoğu zaman da ihmal ettiğimiz’’gönül’’ nazlansa da, kırılsa da, alınsa da müracaat ettiğimiz anda vefa kapılarını sonuna kadar açar bize.
Izdıraplarımıza, iç çekişlerimize, kederlerimize, hayallerimize, sevinçlerimize, yaralarımıza ortak oluverir.
Yeter ki “Gönül gel seninle muhabbet edelim diyelim’’. Dökülür dilimizden söylemek isteyip de söyleyemediklerimiz.
Muhabbetin en içtenini en samimisini gönülde buluruz. Sen susarsın o konuşur, o dinler sen söylersin.
Eee! Gönül bu ne kahve ister ne kahvehane gönül muhabbet ister kahve bahane demişler.
Gönül aynı zamanda en hassas ,en yumuşak yerimizdir. Kanar, alınır, incinir, kırılır, dökülür, sıkılır, aldanır…
Gönül, dört duvar arasına, demir parmaklıkların ardına düşerse Sabahattin Ali’nin dizelerinde olduğu gibi teselli bekler.
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma
Gönül, Gurbet ele düşerse Beyhani’nin mısralarında olduğu gibi incinir ağlar.
Yolumuz gurbete düştü
Hazin hazin ağlar gönül
Araya hasretlik girdi
Dertli dertli ağlar gönül
Gönül , aldanıp üzülürse Orhan Gencebay’ın şarkısında olduğu gibi sitem dinler.
Nedir bu çektiğim senden
Gönül derdin hiç bitmiyor
Yediğin darbelere bak
Bu da mı sana yetmiyor gönül
Gönül, Ali Ekber Çiçek’in dizelerinde olduğu gibi nasihat bekler.
Dünya için gül benzini soldurma Halden bilmeyene halin bildirme Tabip olmayana yaran sardırma Azdırırsın bir gün yarayı gönül
Gönül, aşk ateşine ansızın yakalanınca Fikret Kızılok’un şarkısındaki gibi ürperir korkar.
Bunca yıl herkesten kaçtın
En sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın
Yapma dedim yaptın gönül
Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonunda bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül
Gönül kelimesi o kadar derin bir anlam taşır ki; kalp, aşk, sevda, göğüs, can, benlik ... gibi kelimeler onun yerine geçmek istese de kifayetsiz kalırlar.
Gönül bağı yerine kalp bağı, gönül adamı yerine kalp adamı, gönülden gönüle yerine candan cana desek olur mu? Aynı duyguyu aynı anlamı bize geçirir mi? Tabii ki hayır..
Türkçemize özgü olan, başka dillerde karşılığı olmayan, tam anlamıyla çevrilemeyen ‘gönül’, yeri doldurulamayan bir kelimedir. Türkçemizin nadide bir çiçeğidir.
En eski Türk yazıtlarında gönül sözcüğüne rastlanmaktadır.
Edebiyatımızda, gönül kelimesine sıklıkla rastlarız. Şiirlerde, şarkılarda, türkülerde müstesna bir yere sahiptir.
Birçok şair,yazar, ozan gönül kelimesi ile kaleme aldıkları duygulu dizeleri, içli yanık dörtlükleri, ‘Beytül gazelleri’ ile gönül bağımıza girip gönül hikayelerini bizimle paylaşmıştır.
Derin anlamı ile gönül kelimesi deyim ve atasözlerimizi de zenginleştirmiştir. Adeta cümlelerimizin hazine sandığı olmuştur.
Dile getiremediğimiz birçok duyguyu, düşünceyi bir çırpıda anlatıverir. En gizli sırlarımıza mazhar olur.
Gönül deyipte, Neşet Ertaş Usta’yı anmazsak bu satırlar öksüz, yetim, garip kalır. Gönül kelimesini ne güzel kalpten, yanık, dokunaklı söylerdi. Onun gibi telaffuz edeni duymadım görmedim diyebilirim. Sazı, sözü, tevazu duruşu ile bambaşkaydı. Ruhu şad olsun.
Gönül dağı yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle giden
Yol gizli gizli ,yol gizli gizli
Her gönül kıymelidir,değerlidir.
Gönüllerimiz muhabbetle dolsun . Esen kalınız.
Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?