Evvel zaman fotoğrafları
Yerel Haberci
Hava Durumu
Arşiv
Gazete Manşetleri
RSS Beslemeleri
Linkler
// echo $giris_bas;
AnaSayfam Yap
Sık Kullanlanlara Ekle
Bize Ulaşın
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
Linkler

Evvel zaman fotoğrafları

Facebook'ta paylaş
29/11/2020 , 12:15:45 Hit: 460

Gecenin karanlığı ile baş başa kaldığım gözüme uykunun girmediği bir vakitti.

 

Yalnızlığıma eşlik edecek bir şeylerin arayışına girmiş, dönüp duruyorken sağa sola, başıboş düşünceleri yük edinen yorganı üzerimden atıp, geceyi bölmeden salona yöneldim.

 

En yakındaki kanepeyi aklımın ezberi ile bulup el yordamıyla oturdum.

 

Gözlerime değen eşyaların gölgesinde zihnim sessizliğe büründü.

Kurşuni bir renge dönüşen odada, sükûnet ile baş başaydık.

 

Sessizliğin dinlendirici musikisinde aldığım her nefes; beynimin kıvrımlarında, damarlarımda yer buluyor, silip süpürüyordu günden geceye kalanları…

 

Aynı notalara basmaya başladı bedenim ile ruhum.

Sessizlik dünyasına düşen notaların ritmini, tınısını işitiyordum.

Zihnimden gönlüme düşen melodiler ayaklarımı, kollarımı, parmaklarımı, tüm benliğimi yeniden hissettirdi bana.

 

Ne kadar yabancı kalmışım bedenime, kendime!

 Sessizliğin sesini duymayalı ne kadar uzun zaman olmuş!’ diye söylendim.

 

Bir an, atlas kumaş üzerine serpilmiş altın tozları gibi pırıltılar saçan şehrin ışıkları takıldı gözüme.

 

Parıltılar, ışıltılar sessizliğin içine girip odamı huzur ile doldurdu.

 

Huzur, ayaklarımı yerden kesti.

 

Bindirdi sihirli bir halıya, çıkardı beni İzmir’in semalarına.     

 

Dolaştım şöyle bir şehri gönlümce.

 

İzmir, güzel İzmir gecenin gizemini saklıyordu içinde.

 

Yıldızlar, gece maviliğinde dünyaya göz kırpıyor. Kim bilir hangi şairin dizelerine, hangi bestekârın notalarına, hangi ressamın renklerine, hangi aşığın gönlüne düşüyordu?    

 

Deniz, omzuna yaslanan mehtabı sarıp sarmalıyor. Ilgıt ılgıt esen sevda rüzgârları körfezdeki dalgın suda yakamozları raks ettiriyordu. Güneş görebilseydi eğer;  deniz ve mehtabın muhabbetini, imrenirdi kuşkusuz!

 

Renkleri kapatan, aydınlığı örten gece, uzun zamandır el sürmediğim, göz atmadığım siyah beyaz eski fotoğrafları düşürdü aklıma. Gece gibi çekici, gizemli, siyah beyaz eski fotoğraflardı bunlar.

 

Kutuların, poşetlerin, zarfların içine hapsolan eski fotoğrafları açıp açmamak arasında gidip geldim o an!  

 

Geçmişi karıştırmak zor iş ne de olsa, içinden neyin nasıl çıkacağı belli olmaz. Yeniden okuduğun kitap gibidir; her göz atışta keşfedilmemiş nice bilgilere, duygulara, sırlara mazhar olursun. Öyle şapkadan tavşan çıkarmaya benzemez hani!

 

Açıl susam açıl!’ dedim, açılıverdi şişesinin kapağı, döküldü ağzından masaya birer birer evvel zaman vesikaları…

Ah!  O eski fotoğraflar, dost meclislerin sohbetlerine kurulur, geçen yıllara, şen kahkahalara,  hüzünlü şarkılara, iç çekişlere, esprilere tanıklık ederler.

 

Gecenin bir vaktinde o karelerle başbaşaydım işte. 

 

Açar açmaz çekmeceyi, evvel zaman fotoğraflarına sinmiş geçmişin kokusu geliverdi burnuma. Sözlerden,  yüklemlerden, nesnelerden uzak has kokular…  

 

Yeşile, kahverengiye dönüşmüş solgun benizlerine, yıpranmış bedenlerine el sürdüğüm fotoğraflar, akıp giden zamana inat vakurla duruyorlardı yerli yerinde.

 

Dijital dünyaya hapsedilmemiş özgürlerdi. Poz vermekten, kurgulanmış dünyadan uzak, duru ve yalınlardı. Oldukları gibiydi, olmak istedikleri gibi değil. 

 

Arkalarına düşülen notlar, tarihler, imzalar birer kitabe gibi, olup biteni satır satır anlatırdı.

 

Dilsiz değildilerdi konuştular benimle, kör değildilerdi gördüler beni.

 

Kuru bir vesikadan ibaret değildi evvel zaman fotoğrafları. Evvelce sırtlandıkları hasret, aşk, sevgi, şefkat dolu duygularla gurbet yolunun katar katar nameleri olmuşlardı. Dumanlı dağları, engin denizleri aşıp yanık gönüllere su serpmişlerdi vaktiyle.

 

Gözüme ardı ardına düşen kareler, siyah beyaz bir film şeridine dönüştü o an.

 

Yitirdiklerimle, sevinçlerimle, sevdiklerimle, dostlarımla, çocukluğumla, gençliğimle, özlemlerimle, canlanıverdi gözümde koskoca bir mazi…

 

İçime düşen med-cezirler, tebessümler, sevinçler, hüzünler, heyecanlar dilime eski bir şarkıyı dolayıverdi.

 

Hani eski bir resme bakarken

Hani yılları sayar da insan

Hani gözleri dolar ya

İşte öyle bir şey,

Hani yıldızlar yanıp sönerken

Hani bir yıldız kayar da  insan

Hani bir telaş duyar ya birden

İşte öyle bir şey.

 

Gecenin bir vakti açıp döke saçtığım bohçayı kapatma zamanı gelmişti.

 

Hiçbir şey dışarıda kalmamalı yerli yerine konmalıydı. Her şey ait olduğu zamana gitmeliydi.

 

Belki yine geçmişteki günlerden bir şeyleri hatırlamak, teselli bulmak isteyinceye kadar…

 

Esen kalınız...

 

Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?


Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
21/04/2024 , 16:19:04 Hit: 460
GAZİEMİR
21/04/2024 , 15:51:55 Hit: 460
SPOR
21/04/2024 , 15:48:12 Hit: 460
YAŞAM / MAGAZİN
21/04/2024 , 15:40:21 Hit: 460
YAŞAM / MAGAZİN
21/04/2024 , 15:35:51 Hit: 460
YAŞAM / MAGAZİN
21/04/2024 , 15:28:27 Hit: 460
YAŞAM / MAGAZİN
 
Köşe Yazarları
Köşe Yazarları
Editörün Seçtikleri
Gaziemir'den Tüm Dünyaya Yerel Haberler. Bizi Aşağıdaki Sosyal Medya Hesaplarından Takip Edebilirsiniz.
Bizi Takip Edin