Geçmişten bir anı ve Adile Naşit!
Yerel Haberci
Hava Durumu
Arşiv
Gazete Manşetleri
RSS Beslemeleri
Linkler
// echo $giris_bas;
AnaSayfam Yap
Sık Kullanlanlara Ekle
Bize Ulaşın
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
Linkler

Geçmişten bir anı ve Adile Naşit!

Facebook'ta paylaş
07/12/2020 , 11:41:46 Hit: 506

 

Çevirdiği filmlerde bir birinden değerli ve sevimli karakterlere yaşamımızın en güzide köşelerinde yer tutmuş, usta tiyatrocu ve oyuncu Adile Naşit’i bundan tam 32 yıl önce kaybetmiştik.

Hepimizin anılarında ayrı bir önemi olan Adile Teyze’mizi halen sevgiyle anımsıyor ve rahmet diliyoruz.

Eminim ki onun birçok filmini hale izliyor ve keyif alıyoruz. Türk seyircisinin kalbinde ve hafızasında, O’nun yer aldığı karakter ve replikleri yer almaya devam ediyor. Böylesi bir filmlerden biri de Şaban Pabucu Yarım adlı film olsa gerek. İstanbul’un yeni gelişen semtlerin birinde yüksek binaların arasında kalan bir boş arsada bulunan bir ev ve bu evin bahçesini adeta mesken etmiş çocuklar için Adile Teyze adeta park haline getirmiştir. Çocuklara yaşama sevinci veren salıncaklar, kaydıraklar, ağaçlar bir gün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Müteahhidin buraları yıkıp yerine yüksek binalar yapma isteğine karşın, mahallelinin buna izin vermemesini konu alan bu film elbette mutlu sonla biter. Kartal Tibet’in 1985 yılında yaptığı bu film gerçektende izlenmesi keyiflidir.

 

Konuyu şimdi buradan alıp şimdi sizi İzmir’in Buca ilçesinin İnönü (eski adıyla Gediz) Mahallesi’ne götüreceğim.

Oluşumu 1974 yıllarına dayanan bu yerleşim sınırlı evlerden oluşan ve çevresinde üzüm bağları olan bur küçük mahallenin çevresi de hayli yeşillikti. Mahalle yakınında bulunan ve şu an otobanın arkasında kalan, askeri alanın hemen bitiminde gürül gürül akan bir pınarı vardı. Gediz’den, Kozağaç mahallesine kadar tarlalar ve üzüm bağları varken, ulaşım ise tarla yolları arasındaki patikalardan sağlanırdı.

Geçen zamanla ve bir biri ardında yapılan temel yanlışlar ve idari yönetim zaafları nihayetinde 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Buca’nın belediye statüsünden çıkarılarak, Konak’a dahil edilmesi hatalar zincirini uzattı ve bugünkü hali meydana getirdi. 1989’da yeniden belediyelik olan Buca’da bir türlü bitirilemeyen imar ıslah planları Buca’nın bu en güzel bölgesini, çarpık kentleşmenin gösterilebileceği adeta bir film platosu haline dönüştürdü. Buradaki yaşamda, burada hayatlarını sürdürmek durumunda olanlarda bundan kendine düşen payı aldı. Tabii ki bu trajik durumdan en çok etkilenenler ise elbette her zaman olduğu gibi çocuklardı. Büyüklerinin ‘bir gözde olsa başını bir gözde olsa barınacakları bir çatı’ anlayışıyla ortaya koydukları yapılar o çocukların en güzel zamanlarından çok şeyler götürdü. Çamur yollar, evde susuz ve elektriksiz yıllar! En kolay söylenebilecek ve kadere isyanı haklı çıkaracak ‘fakirlik, yokluk’ denilerek işin içinden sıyrılmak kolay olsa da, asıl gerçek sebep beklide; barınma ihtiyacına bir çözüm buldukları için kendilerini çok başarılı bir iş yaptığının gururuna kapılan büyüklerin bir şekilde, kendi çocukluklarından, ‘çocukluklarını yaşamamalarını’ istemeleridir. Çocukların artık bir evleri olsa bile, ne yazık ki boş arsa kalmadığından sokakta arkadaşlarıyla birlikte oynayacakları parkları artık olmamalarına alışmaktan başka bir çaresi kalmamıştır.

İşte bu çaresizliği yaşayan çocuklardan biri de Buca Gedizli çocuklardır. 1974 yılında kurulan bu mahallede çocuklar İzmir’in ortasında 1995 yılına kadar parksız büyüdüler. Onlar içinde şanslı olanlar ailesi götürdüğü ise ilk kez Şirinyer Parkı’nda salıncakta sallandılar, kaydıraktan kaydılar.

Gediz ile tanışmam 1980 yılına rastlar. İzmir’İn göbeğinden Eşrefpaşa’dan bölgeye taşındığımızda 15 yaşında bir delikanlıydım. Adım başı indiğimiz Konak meydanı, fuar, sinemalar, komşuluklar, çocukluğumuzun tüm tatlarını orada bırakıp buraya yerleşmek durumunda kalmıştık. Askerliğe kadar geçirdiğim zor yılların ardından, bölgeye bir nebze de olsa faydam olabilir düşüncesiyle girdiğim aktif siyasette (Allah nasip etti) genç yaşta (1994 yılında) belediye meclis üyesi seçildim. Oturduğumuz muhittin öncelikli temel sorunlarının çözümünde önemli katkılar yapmaya çalıştım, mücadele verdim. Kendime hedef koyduğum önce mahalle halkının ana arter yollarına el atılması ve halkın çamurdan kurtarılması için yoğun çaba gösterdim. Bir diğer hedefim de; geçmişte çocukluğunu ‘parksız’ yaşamak zorunda bırakılan çocukların aksine şimdiki çocukların artık bir parka kavuşmalarını sağlamaktı. Her yer kaçak bina ve elde kalan bir arazide bunun gerçekleşmesi için Buca Belediyesi’ni harekete geçirmek gerekiyordu. Bu konuyu aynı grupta görev yaptığımız dönemin belediye başkanına açtım. Gruptaki diğer meclis üyesi arkadaşlarımla da paylaştım. Belediye mali açıdan zor durumda olmasına karşılık, Gedizli çocukların son kalan büyük arsanın da (uyanıkların işgaliyle) elinden kayıp gitmesine seyirci kalmamalıydık. Başkanı ilk anda ‘olur’ dese de süreç bir türlü ilerlemek bilmiyordu. İşin acilliği, ‘önyargı duvarlarına’ arasında göz ardı edilirken bendeki hevesin kırılmasını bekliyorlardı. Ancak ben ise tüm ısrarlarıma devam ettim. Bir yıl boyunca verdiğim mücadele sonrasında artık çalışmalar başlamıştı.

Park içinde bir yandan gezinti yollarının yapımı sürerken diğer yandan alan içerisinde ağaçlandırma gerçekleşiyordu.

Ve nihayet sıra parkın olmazsa olmazı salıncak ve kaydırağın yerleşmesine gelmişti.

O sırada park çalışmasının sorumlusu telsizle belediyedeki müdürüne şöyle seslendi:

-Müdür bey çok acil bir şey var. Şu an parkta yüzlerce çocuk var ve biz işlerimiz yapamıyoruz.

Müdür şaşırmıştı; “Nasıl olur?” dedi. İnanmamıştı “Derhal oraya geliyorum, bekleyin!”

Gediz’e ilk park yapılmasının önemini kavrayamadığından olsa gerek ağırdan aldığı işi yapmak zorunda kalan müdür bey gördüğüne de inanamamıştı. Park alanında yüzlerce çocuk salıncakların başındaydı.

Çocuklar heyecanlıydı. Çare yoktu o çocuklar o gün o salıncakta sallanacaklardı!

Müdür bey çareyi tüm çocukları sıraya geçirmekte buldu. Kendisi de başlarında o gün saatlerce tüm çocuklar o salıncağa bindi! Müdür bey ve görevliler yorgunda olsalar çocukların sevinci gözlerinle görmenin mutluluğunu yaşamışlardı.

Bir yaz akşamıydı karpuz aydınlatma parkı ışıklandırırken oradan geçiyordum. Salıncakların başında bu kez 15-16 yaşlarında delikanlılar vardı. Biraz yaklaştığımda ağacın kenarından onlara baktım. Onlar ise beni görmüyorlardı. Ben ise adeta birer küçük çocuk gibi salıncakta sallanan o çocukların sevincine tanık oldum.

 

Parkın yapımı tamamlanmış ve sanki uzun yıllarca oradaymış gibi sahipleniliyordu!

 

Bir belediye meclis toplantısında daha önce arkadaşlarımın ve grubumun desteğini de alarak bir önerge verdim; Gediz’in ilk parkına adının çok yakışacağını ve anlamlı olacağını düşündüğüm değerli sanatçımız Adile Naşit’in adı verilmesini önerdim. Önerim belediye meclisinde oybirliği ile kabul edilerek yaşama geçirildi. Gediz (şimdiki adıyla İnönü) mahallesi ikinci çocuk parkına ise ancak on yıl sonra kavuşabildi.          

 

Çocuklarımız bu dünyaya geldiklerinde ailesini, toplumsal statüsünü belirleme hakkına sahip olmadığının bilincinde hareket etmeliyiz.

Çocuklarımızın çocukluklarını doyasıya yaşayacakları bir ortam yaratmak biz büyüklerin bir borcudur.

 

 

Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?


Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
19/03/2024 , 10:20:25 Hit: 506
SİYASET
18/03/2024 , 11:13:17 Hit: 506
SİYASET
17/03/2024 , 11:10:47 Hit: 506
SİYASET
16/03/2024 , 18:21:50 Hit: 506
SİYASET
16/03/2024 , 10:21:00 Hit: 506
GAZİEMİR
16/03/2024 , 09:30:00 Hit: 506
SİYASET
 
Köşe Yazarları
Köşe Yazarları
Editörün Seçtikleri
Gaziemir'den Tüm Dünyaya Yerel Haberler. Bizi Aşağıdaki Sosyal Medya Hesaplarından Takip Edebilirsiniz.
Bizi Takip Edin