*Mümin Çöpür/
Anne babalık her bir nesilde mevzi kaybediyor. Doğru dürüst bir ebeveynlik görmeden büyüyen çocuklar, kendileri anne baba olduklarında, izleyebilecekleri bir erişkin rol modelinden mahrum bulunuyor. Yetişkinliğe bakıldığında görülen şey kaos ve boşluktan başka bir şey değil. Herkesin her şeye hakkının olduğunu düşündüğü, herkesin haksızlığa uğradığı gerekçesiyle bir diğerine bağırdığı, herkesi tatmin edecek saygın bir otorite bulmanın giderek zorlaştığı bir toplumdan söz ediyoruz.
Günümüz toplumunda erişkinlerin ergenliğe gerilediği ve ergenlerin de erişkin olmaya niyetlenmedikleri bir gözlem olarak dile getiriliyor. 'Babanın ölümü'ne tanık oluyoruz. Bütün simgesel biçimleriyle baba ve otoritesi kayıplara karışıyor. Yarım erişkinlik ödüllendiriliyor. Böylece bütün kadim öğretilerde yerleşik olan dürtüleri kontrol etme, bastırma ve disiplin gibi dizginler serbest bırakılıyor. Merhameti, sevgiyi alacağımız adres Annemiz veya bize bakım veren en yakınımız olmalı.
İktisadın her şeyi silip süpürdüğü, kapitalizmin nihai zaferini ilan ettiği bir dünyada, teknoloji de insanları aptallaştırıyor.
Medya teknolojileri cehaleti tırmandırıyor, entelektüel yetkinlik azalıyor. Zihinsel kapasiteleri düşmüş gençler dünyayı anlamakta zorlanıyor. Kitle kültürü böylece onları kolayca ruhsuz bir tüketiciliğin kucağına atıyor ve şirket kapitalizminin bilinçsiz kurbanları haline getiriyor. Ruhunu ve yönünü yitirmiş bir genç kuşakta ümitsizlik yaygınlaşıyor. Baba yara aldıkça çocukları kandırmak kolaylaşıyor.
Babanın meşruiyetini yitirmesi, sadece çocuklukta saygı duyulan bir rol modelinin kayıplara karışması değil, ileriki hayatımızda akıl danışacağımız, bize rehberlik edecek bir âkil adamı da yitirmemiz anlamına geliyor. Bütün bir erkek kuşağında kimlik kaybına yol açabilecek, erkekleri yalnızlaştıran bir durum bu. Olgunluk ve sorumluluk da babayla birlikte yitip gidiyor.
Erişkin kişi ani tatmin, rahat ve heyecan peşinde koşmayan kişidir. Erişkin kişi hayatı bir biyografi ve gelecek ışığında tanzim eder. Kendisinden önce gelenlerin hayatını devam ettirir ve geleceği çocuklara miras bırakır. Hayatı sadece kendisi için yaşamaz. Erişkin kişi yaşın getireceği olgunluk ve sorumluluk hissini sahiplenir, böylelikle de kensinden sonra gelen genç nesillere örnek teşkil eder.
Anne babalar çocukların hedonizmini taklit ediyor. Hayat günübirlik zevk ve eğlence için yaşanıyor. Böylece bir türlü büyüyemeyen, büyümek istemeyen insanlar zuhur ediyor. Hayatı sadece kendisi için yaşayan bireyler, narsizm bayrağını toplumun burçlarına dikiyor. .
Çözüm nerede?
Çocuklara aile değerlerinin kazandırılacağı çok önemli iki zemin var.
Bunların birincisi, aile üyelerinin toplandığı akşam sofraları ve hafta sonu kahvaltılarıdır. Bu tür bir anlayış değişikliği için atılabilecek dev adımın başlangıcı da ilgiyi televizyon haberleri ve sosyal medyadaki gelişmelerden uzaklaştırmak; çocuğun ödev, ders ve sınav sonuçları konuşulsa bile, bu meselelerin her daim sohbetin ağırlıklı konusu olmasına izin vermemek olabilir. Çocuğun akademik gelişimi ile ilgili konuşmaların yanı sıra haftada birkaç defa şu soruların gündemi oluşturması ve çocuğun da konuşmaya dahil edildiği bir sohbette şu soruların sorulması yararlı olur:
“Bugün, bu hafta kime yardım ettin?”
“Bugün, bu hafta bir sorunla karşılaştın mı, onunla nasıl baş ettin?
“Kimden yardım istedin?” (Yardım istemek zayıflık değil güçlülüktür, yardım isterseniz sizden yardım isterler)
“Bu hafta hangi arkadaşının başarısına katkıda bulundun?”
“Sahip olduğun için kendini şanslı ve ayrıcalıklı hissettiğin neler var?”
“Bunların varlığı hayatını nasıl etkiliyor, yokluğu nasıl etkilerdi?”
“Senden daha az şanslı insanlar için ne yapmayı düşünüyorsun?” (Yetimler, fakirler, imkânları dar olan okullardaki öğrenciler)
Bu ve benzeri sorularla düzenli olarak karşılaşmak, çocuğun dünya görüşünde ve hayata bakışında büyük fark yaratır. Böylece dünyada sadece kendisinin var olmadığını, çevresindeki insanların ve kurulu sistemin onun ihtiyaçlarını karşılamak için bir araç olmadığını anlamasına yardım eder. Kendisinden daha az şanslı insanlara karşı borçlu hissetmesine ve en önemlisi “vicdan” geliştirmesine yardımcı olur.
Merhamet ve empatiyi, bebeklikten yaşlılığa kılavuz edinmemiz gerekiyor. Hayatı sadece kendimiz için yaşamıyoruz. 'Dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık' diyor bilge yerliler.
Bu yazımızda Sayın Acar Baltaş ve Kemal Sayar' dan faydalanılmıştır.
Haberci Adı: