Gitmek mi zor, kalmak mı zor?
Yerel Haberci
Hava Durumu
Arşiv
Gazete Manşetleri
RSS Beslemeleri
Linkler
// echo $giris_bas;
AnaSayfam Yap
Sık Kullanlanlara Ekle
Bize Ulaşın
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
Linkler

Gitmek mi zor, kalmak mı zor?

Facebook'ta paylaş
29/11/2020 , 12:17:10 Hit: 536

Kalbinin atışı araba motorunun sesini bastırıyor. Heyecandan eli  ayağı buz kesiyor, yol boyunca   sayısız düşünceler ve  sayısız  duygular  düşüyor gönlüne; yolun tozuna dumanına karışıp gidiyordu.Oysa gittiği bir yabancı el de değildi. Bir zamanlar babasının muallimlik yaptığı çocukluğunun ilkokul, ortaokul yıllarının geçtiği topraklaraydı yolculuğu.

 Yıllar önce istemeye istemeye, hüzünle ayrılmıştı bu topraklardan. Ayrılık acısını tekrar yüreğinde hissetti. Arkada bıraktıklarını düşündü giderken. Yine aynı soru zihninin dehlizlerinden gün yüzüne çıkmıştı gitmek mi zor, kalmak mı zor?

Köyün girişine yakın  koca çınarın gölgesine varınca durdu. Koca çınar heybetinden hiçbir şey kaybetmemişti. Ulu çınar dallarını saran şefkatle; ağustos böceklerine, kuşlara, arılara, böceklere  kucak açmaya, yuva olmaya devam ediyordu. Bıraktığı gibi bulmak hoşuna gitti ulu çınarı.

Yıllar sonra buluşan iki eski dost misali hasretle  kucaklaştılar. Yusuf, uzun bir süre koca çınarın gövdesinde  kaldı.

Ulu çınar yapraklarının hışırtısıyla; ‘’Nerelerdeydin Yusuf, özlettin kendini! ’’ der gibiydi.

Birden  çoban çeşmesinin nağmelerini  işitti. Söylenen nağmelere eşlik ede ede çoban çeşmesinin  yıkık dökük, yosun tutmuş taşlarına  oturdu.

Çocuk aklıyla  en gizli sırlarını onunla paylaşmıştı . Yıllar sonra yine kalbini açtı, gönlünce dertleşti, anlattı  başından geçenleri  olup bitenleri. Çoban çeşmesinin yarenliği içini rahatlattı, gönlünü hoş kıldı.

Yolun karşı  tarafında duran bostanlara, bağlara, tarlalara baktı. Reyhan’ın hayali geldi gözünün önüne. Ne güzel vakitlerdi geçirdikleri! Bostanlara dalıp, kırıp kırıp göbeklerini  lezzetle yedikleri karpuzlar, karınları ağrıyıncaya kadar yedikleri dutlar, erikler, lacivert  akşamlarda damlarda seyrettikleri yıldızlı semalar, boylu boyunca uzandıkları çimenler, koşuşturdukları gelincik, mısır tarlaları, kurdukları salıncaklar, okul bahçesinde oynadıkları mendil kapmacalar geçiverdi gözünün önünden birer birer.

‘’Ah be Reyhan !‘’dedi. “Ne erken  ayrıldın aramızdan?!” Reyhan  beyaz teni, yuvarlak yüzü , ela gözleri , lüle lüle saçları, yüzünde  gamzesi ile neşeli şen şakrak bir kızdı.

Yusuf  hiç unutamamıştı  Reyhan’ı.  Onu hatırladığında farklı atardı kalbi, yine öyle oldu. Yüreğine düşen koru hissetti!

Reyhan  bir gün ansızın hastalanmıştı. İnce hastalık demişlerdi derdine. Doktorlar, ilaçlar biçare kalmıştı bu derde. Gözlerinin  önünde gül benzi  solup gidivermişti...

Reyhan, evin bir kızı, nar tanesi nur tanesiydi. Annesi babası iyileşmesi için çok uğraştıysa da nafile, olmayınca olmuyordu!

Her sabah Yusuf, Reyhan’ın hasta yatağına renk renk, motif motif işlenmiş yazmalarının içine koyduğu   yumurta, peynir, helva götürür, yazmanın içine güller karanfiller, papatyalar bırakırdı! Gidip gelen yazmalar   birbirlerine seslenişi, dokunuşu olurdu.

Nazlı yardan selamlar getiren seher yeli bir sabah çaldı kapısını Yusuf’un dertli dertli. Boynu bükük verdi acı haberi.

Yusuf, Reyhan’ın gidişini, ayrılığını kabullenemedi bir türlü!

Böyle gitmek var mıydı? Düştü aklına o soru gitmek mi zor, kalmak mı zor ?

Muallim Babasının tayini, Reyhan’ın hastalığı, ölümü  aynı yaza denk  gelmişti.

Yusuf köy meydanına vardığında Sakaların Kahvesi’ne yöneldi. Tulumbanın arkasına düşen iğde ağacının yanındaki masaya geçti. Kahvedekiler kimisi bakışından, kimisi gözünden, kimisi anasına babasına benzerliğinden tanıyıverdiler Yusuf’u!

“Aaa…Muallim Hamdi’nin oğlu bu ya!” sesleri duyuldu. Meraklı, şaşırmış bakışlar arasında kahveler, çaylar içildi sohbetler edildi, eskiler anıldı hal hatır soruldu.

Yusuf, ilk fırsatta Reyhan’nın ailesini sordu sual eyledi. Evlat acısı anasını babasını suskun kıldı; “Bağ bahçe işleri ile avunur dururlar” dediler!

Yıllar sonra Reyhan ‘a kavuşacaktı. Zeytin ağacının gölgesinde uyuyan Reyhan’nın başına geldi! Yıllardan beri sakladığı oyalı yazmayı öpüp kokladıktan sonra kabir taşına özenle bağladı. Bu Anadolu’da unutulmadığının, hatırlandığının, sevdiğinin bir nişanesi olarak sunulan kadim bir gelenekti. Rüzgar yazmanın oyalarını sallıyor, çıkan sesler Reyhan’ın mutluluğunu gönlünün sesini Yusuf a getiriyordu!

Bir tanıdık ses geldi kulağına. Sesin sahibine dönüp baktığında Reyhan’ın babası  Hikmet Amca’yı gördü karşısında!

Tek söz edemeden sessizce bakıştılar. Bu sessizliğe çok şey sığdırdılar!

Hikmet Amca cebinden çıkardığı mendili Yusuf’un göğsünün üstündeki cepkene yerleştirdi özenle…

Yıllardır sakladığı bu kutsal emaneti sahibine vermenin mutluluğu ile gönlü huzur doldu. Böyle bir mutluluk hissetmeyeli uzun zaman olmuştu.  Kızının vasiyetini yerine getirmenin hafifliğini yaşıyordu!

Mendilin, yazmanın içinde saklı aşkın gizli sembolleri, şifreleri  çözülmüştü.   Yazmanın  gönlü hoş, mendilin  gönlü hoş ayrıldılar oradan!

Yusuf , “Aşk dedikleri umut, hicran, hasret, çile, olmalı” diye düşündü ve menzile varmak için uzun ince bir yola koyuldu…

 

 

 

Haber Yazarı

Haberci Adı:

Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?


Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
15/04/2024 , 12:38:32 Hit: 536
GAZİEMİR
15/04/2024 , 11:27:01 Hit: 536
AKTÜEL
15/04/2024 , 11:21:27 Hit: 536
AKTÜEL
15/04/2024 , 11:17:19 Hit: 536
AKTÜEL
14/04/2024 , 11:29:28 Hit: 536
GAZİEMİR
08/04/2024 , 14:46:49 Hit: 536
AKTÜEL
 
Köşe Yazarları
Köşe Yazarları
Editörün Seçtikleri
Gaziemir'den Tüm Dünyaya Yerel Haberler. Bizi Aşağıdaki Sosyal Medya Hesaplarından Takip Edebilirsiniz.
Bizi Takip Edin