Aşk acısının tarifi olur mu?
Yerel Haberci
Hava Durumu
Arşiv
Gazete Manşetleri
RSS Beslemeleri
Linkler
// echo $giris_bas;
AnaSayfam Yap
Sık Kullanlanlara Ekle
Bize Ulaşın
Ana Sayfa
Foto Galeri
Video Galeri
Linkler

Aşk acısının tarifi olur mu?

Facebook'ta paylaş
30/03/2019 , 19:49:28

Biz seninle

Tek ortalı bir defterin

Birbirine bağlı iki yaprağı gibiydik

Ne ayrılabildik ne de kavuşabildik

Ne zaman ki çektiler kopardılar seni

Bende düştüm seninle yere

Sonrası mı?

Sen de ziyan oldun ben de...

 

Geçen sayıda 35 yaşa 35 tecrübeden biri olan ‘Aşk’ üzerine konuşmuştuk hatırlarsanız. Gerçek aşk nedir sorgulamış, eski aşkları yad etmiştik.

 

Çokça beğeni alan yazıma aynı zamanda “Aşk güzel şey, bir de acısı olmasa ” gibi mesajlar aldıktan sonra hiç aklımda yokken kendimi aşk acısı çekenler için yazarken buldum . Ve karar verdim bu sayıda aşkın suyunu sıkıp acısını çıkartmaya. Bu arada acı olmadan hiç aşk olur mu? Onun üzerine de konuşuruz bir ara...

Neyse o zaman hazırsanız tarifi veriyorum.

Şimdi efendim öncelikle kalbinizi tezgaha alıyorsunuz. İnce ince kıyın diyeceğim ama hiç gerek yok zaten karşı taraf acımadan kıydığı için hazır bir şekilde sunuyor elinize. Sonrasında bir yemek kaşığı tuzu alıp iyice basıyorsunuz parçalanmış kalbinizin tam üstüne.

Tuz fazla değil mi? dediğinizi duyar gibiyim ya da belki az geldi gözünüze. O acının şiddetine göre artık kalbinizle sizin aranızda ki mesele!  

Tuzladıktan sonra güzelce bir yoğuruyorsunuz ki iyice yayılsın acısı her zerrenize!  Millet olarak seviyoruz acı çekmeyi çünkü değil elimizde!

Neyse efendim tuzla kavurduğunuz kalbinizi ümitsizlik tepsisine yayarak hayattan beklentisi kalmamış bir aşçı edasıyla yavaş yavaş fırınlıyorsunuz! Kendi kendinize yaptığınız işkence ile ısı gitgide artıyor! Bağırmak istiyorsunuz, çırpınıyorsunuz ama kimse sizi görmüyor!

Kim bilir belki de görüyor ama herkes kendi fırınında ... Siz de görülsün, duyulsun da pek istemiyorsunuz aslında!

O zaman diliniz lal oluyor, aklınız talan...

 Tam artık ben Mecnun oldum dağlarda gezmeye hazırım dediğiniz anda akıl sarsılıp kendine geliyor ve sesleniyor bir anda “Ne işin var dağda taşta, kalbin pişerken fırında! ”

Düşünüyorsun olan sana oluyor gerçekten. Zavallı kalp boşu boşuna yanıp duruyor orada! E bakıyorsun Leyla’da kendi havasında bir elinde cımbız bir elinde ayna! Acımaya başlıyorsun bir müddet sonra kendine! El mahkum kadere boyun eğiyorsun, verilene razı...

Sabırla bekliyorsun artık tuz pişirsin kalbini... Yavaş yavaş pişiriyor da ve piştikçe damla damla akıyor gözlerinden acısı...

Bilmem kaç derecede bilmem kaç zaman tevekkül ve sabırla sosladığın kalbin yavaş yavaş ısısını kaybeden fırının içinde açılmaya hazır hale geliyor bir gün!

Kapağı açıyorsun gördüğüne kendin bile inanamıyorsun! Nar gibi kızarmış, yumuşacık, o katı halinden eser kalmamış her şeye hoşgörü ve tevazu ile bakan pamuk gibi bir kalp çıkıyor karşına.

Aşk mı o da ne diyorsun? Geçen yazımda anlattığım gibi gerçek aşkın;  bir babanın evine getirdiği sıcacık helal bir lokmada olduğunu, o lokmayı yiyen çocuğun gözlerine dolduğunu görüyorsun.

Esprili bir dil ile anlatmaya çalıştım yazımı fakat zamanında kalbini fırınlayanların gülerek okuduğunu da görür gibiyim.

Geçen gün sosyal medya hesaplarını karıştırırken Kahraman Tazeoğlu’nun bir sözüne denk geldim. “Geride bıraktığın kiri, elbet gelip siler biri” diyordu Sonra Nilgün Bodur ‘un kitabı ilişti gözüme arka kapağında “En büyük intikam senin aynada gördüğünü artık onun görememesidir” yazıyordu.

İşte bu sözler daha fırınlamadan, henüz ilk tuzu atılmış yeni yeni yanmaya başlayan kalpten çıkan sözler. Kalp fırına verildiği zaman o ateş seni pişirirken dilin lal oluyor çünkü. Fırından çıktığında ise kelimeler yanık.

 “Geride bıraktığın kiri, elbet gelir siler biri”: Başkası o kiri temizleyeceğim derken bir noktada uğraşamaz yorulur, sıkılır ve daha da bulandırarak gider. Başkalarından medet ummak yerine kirini kendin temizle ki kaybettiğin özüne ulaşabilesin. Ve kirli olmayan özü pırıl pırıl parlayan kalpleri bulabilesin!

Ayna da gördüğün sadece yüz ise sende görmesen olur; eğer öz ise o yüze bin kurban olunur!

Ayrıca;

Yalnızlık! Bir insana ceza mı ödül mü? Bunu yaşamadan bilemezsin.

Yanlış insanla hayatını paylaşmak bir ceza. Yalnızlık ödül!

Doğru insanla hayatını paylaşmak ödül. Yalnızlık ceza!

Doğru insanı aramaya da çalışma sen doğru ol. Matematikte bile anlatıyor unutma!

 

Birbirine ulaşamayan paralel doğrular bile gün gelip sonsuzlukta kesişecek.

Amma velakin her şey vakti zamanında...

 

Yeter ki sen doğru kal!

 

En sevdiğim sözlerimden biri ile bitirmek istedim yazımı. Bİr sonraki sayıda görüşmek umuduyla sevgi ve saygılarımla...

 

Kendimi ararken yolda sana denk gelsem tutsan elimden beni kendime getirsen!

 

 

 

 

Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?


Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
18/03/2024 , 11:13:17
SİYASET
17/03/2024 , 11:10:47
SİYASET
16/03/2024 , 18:21:50
SİYASET
16/03/2024 , 10:21:00
GAZİEMİR
16/03/2024 , 09:30:00
SİYASET
15/03/2024 , 12:31:36
SİYASET
 
Köşe Yazarları
Köşe Yazarları
Editörün Seçtikleri
Gaziemir'den Tüm Dünyaya Yerel Haberler. Bizi Aşağıdaki Sosyal Medya Hesaplarından Takip Edebilirsiniz.
Bizi Takip Edin