Kara kaşta, kara gözde
Gülünce açtığı uçuruma yuvarlanıp parçalarının bile bulunamayacağını zannettiğin bir gamze de
Bir şarkıda bir şiirde
Kim bilir belki de bir sarı saçta
Kimisi için al yanakta bal dudakta
Aşk...
3 tane kendi halinde harfin baş başa verip bu denli büyük bir devrim oluşturduğu kelime!
Hiç düşündün mü senin gördüğün Aşk mı?
Sence Aşk bir şekle sığar mı?
Diyelim sığdı! O zaman adı aşk kalır mı?
Aşk...
Peki bu aşklar nerede?
Gerçek aşklar kaldı belki de 90'larda ve 80'lerde...
Gecenin 2’sinde kalkıp tütün kırmaya giden gencin, sabaha karşı elini yüzünü yıkayıp doğru işe gittiği, akşam iş dönüşü de dizilen tütün gargılarını astıktan sonra uyku ile sevgili arasında kaldığı yıllarda...
Uykusuzluk da neymiş! Arada kalmak nadir rastlanan bir durum aslında!
Sivri büyük yakaları ile Hawai gömlekler, yüksek bel İspanyol paça pantolonlar, yumurta topuklu ayakkabılar giyilir, aslan yelesi saçlar taranır sevgiliye yazılan mektup cepte yerini alır, arkadaş grubu ile buluşulurdu.
Önce Zafer açık hava sinemasına gidilir Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay filmleri izlenirdi. O zaman patlamış mısır da neymiş çiğdemle gazoz filmlerin vazgeçilmeziydi. Köken dayı da her gece şezlonguyla sinemada başköşede yerini alırdı. Ferdi, şarkı söylemeyedursun sinemada bir alkış kıyamet kopardı. Çıkışta delikanlılar sıralanır sevgililerinin önünden salına salına geçişlerini izlerdi.
Kimin sevgilisi hangi mahallede ise tek tek o mahallelerde gezilir, sevgiliyi bir kez uzaktan görme uğruna belki defalarca aynı mahalleden bin bir ümitle geçilirdi!
Kızlar ise en güzel yemenini takar kapının önüne çıkıp anneleri ve komşuları ile kanaviçelerini işlerken veyahut dantellerini örerken konuşulanlara kulak kabartsa da gözleri hep sokağın başında kalırdı!
Köşeden gelen grubu gördüğü anda kalbi hızlı atmaya başlar, çaktırmadan gözler aralarında sevgiliyi arardı.
Sevgilinin o mahalleden geçmesi ve ona bir kaçamak bakış atması kalbin yerinden çıkması için en büyük sebepti o zamanlar sanırım.
Belki çok küçük bir fırsat yakalanır kimsenin görmediğine emin olunan bir yerde buluşulur ; gözler bakışır, kalpler konuşur, avuç içleri sırılsıklam, eller heyecandan tir tir titrerdi.
Ve eminim o eller sabaha kadar yıkanmaz, koklanırdı. Çünkü bu dakikalarla sınırlı olan buluşmalar nadir olurdu.
Belki sevdiğini bile tam söylemezdi delikanlı ama öyle bir bakardı ki genç kız önce tüm benliğini unutur sonra tüm benliği ile kendini bulurdu. Dünyada şu ana kadar yazılmamış tüm aşk şiirleri adeta gözlerine okunurdu. Bu sırada cepten mektup çıkartılıp verilir; cevabı sabırsızlık ve heyecan içinde beklenirdi. Buluşamadıkları zaman mahallenin ufak çocukları da gizli ajan olurdu bu konularda...
90'larda Aşk...
En az 80’ler kadar güzel ve bir nebze daha rahattı. Artık tütün ekilen ev kalmamış gibiydi. Gençler kendi işlerine gidip geliyorlardı. Hemen her eve telefon bağlanmış, iletişim daha kolay hale gelmişti. Genellikle evlerin antrelerin de bulunan bu telefonlar için özel aynalı telefonluklar yaptırılırdı.
Ama 90 lar çocuğu olarak biz bu detaylara takılmazdık. Biz telefon çalıp ses gelmeyince sesimizi dinleyenin kim olduğuna takılırdık. Telefondan yükselen şarkının sesine takılırdık. Çalan telefonu açıp ahizeden ses gelmemesi bin bir hayal kurmak için yeterde artardı bile!
Kim bilir belki kırgın olduğun sevgili olur da seni özlemiştir sesini duymak istemiştir sana olan sevgisini şarkılarla ifade etmek istemiştir. Kurar da kurardık!
Hemen radyomuzu alır frekansları değiştirir o şarkıyı arardık ya da şanslıysan kasetlerinin içinde o şarkı mevcut olurdu. Şarkıyı başa almaktan kaset bozulurdu. Ama olsun bir kalemle o işi de hallederdik!
Yaz akşamlarında bol bol düğünler olur, salonun kapı önlerinde ya da duvar diplerinde sevdiceğini görebilmek uğruna ayakları ağarsa da saatlerce dikelen erkekler olurdu. Düğün boyunca kaçamak bakışlar birbirleriyle buluşurdu.
Düğün olmayan her yaz akşamı kapının önünde otururdu bütün konu komşu. Çaylar demlenir, çay kokusuna o güzel insanların şen kahkahaları beste olurdu. Kızlar bir tarafa toplanmış ellerinde çiğdemler sevdiklerinin yolunu gözler olur da arabayla geçer ona bir şarkı armağan eder diye pür dikkat her sesi dinlerlerdi. Belki şansları varsa anneleri bakkala gönderdiğinde yolda karşılaşıp ufacık ta olsa bir konuşma şansları olurdu.
Aşk... Gerçekten geçmişte mi yoksa gelecekte mi?
Hepimiz aşkı arar dururuz onu bir cisme bir kimliğe sokar, yanına vardığımızda seraptan başka bir şey olmadığını anlar, bin bir pişmanlıkla kat ettiğimiz yola harcadığımız zamana yanarız.
Oysa Aşk
İşinden yorgun dönen bir babanın evine dönerken getirdiği sıcacık ekmeğin kokusunda
Aşk
Hasta evladının başında gözleri nemli, elleri semada dua eden bir annenin avuçiçlerinde
Aşk
Bütün aile sofraya oturduğunda tabağındaki yemekten çıkan buharda
Aşk
Sınırda nöbet tutan bir askerin üşümemek için ritimle söylediği şarkının sözlerinde
Aşk
Toprağa ektiği mahsulleri toplayan çiftçinin nasır tutmuş ellerinde
Aşk
Bir piyanistin parmak uçlarında
Aşk
Yerin kilometrelerce altında bir avuç kömür için çalışan bir madencinin gözlerinde
Aşk
Bir annenin evladına bakışında
Aşk
Bir kardeşin seni sarmaya hazır bekleyen kollarında
Aşk
Bir işi başarmak için yılmadan çalışan hedeflerine koşan bir insanın azminde
Kısacası Aşk
Şükürde, duada, sabırda, tevazu da, tefekkürde, emekte, gayrette, alın terine, edepte...
En güzel aşk Rabbime...
Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle Aşkla kalın...
Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?